şu blog’da 5 yıldır sadelik, basitlik, zen ve saz arkadaşları hakkında atıp tutuyorum. da acaba öyle mi yaşıyorum? hayatlarımızı hayalimizdeki hayat haline getirmek 3 günde olacak iş değil tabi. halledilmesi gereken daha hayati meseleler sırayı kapınca, mesela bir zen şifonyer konsepti fani gözlerimize önemsiz bir detay gibi görünebiliyor. en azından benim için böyle oldu. geçtiğimiz dönemde ara sıra gardırop envanterine kalkışsam da uzun vadeli bir çekap yapmaya ancak 2014’te sıra geldi. son 3-4 aydır her çekmeceyi, rafı, dolabı ayrı ayrı elden geçirdim. iç çamaşırlarından…“7 adımda minimalist gardırop” yazısını okumaya devam et

geçen pazar mine başkan önderliğinde, gerçek bir çay seremonisine katılmak üzere japon bir aileye konuk olduk ve kapıdan girdiğimiz andan itibaren başka bir dünyayı yaşamaya başladık. güleryüz, ikram, temizlik, özen, sükunet ve sabır… japon çay seremonisi başlı başına zen bir durum. bizim için hazırlanan terlikleri giydik, o gün için özel olarak seçilmiş ve hazırlanmış bir vazo çiçeğin süslediği salonda, bizim için hazırlanan sandalyelere oturduk – 2 saat boyunca bacakları altımıza alıp oturmak bizi bozacaktır diye düşünerek sandalye çıkarmışlar sağolsunlar. içeceğimiz çayın keskin tadını dengelemek üzere önden gelen…“japon çay seremonisi ve birtakım düşünceler” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: gün içinde aklına geldikçe bilinçli olarak dur, yaptığın işi bırak ve tam o anda, ne veya neler için şükran duyabileceğini düşün. kendin, bir başkası, o an bulunduğun ortam veya bedeninin hissettiği bir şey olabilir bu. deneyi bir araştırma gibi düşün. dur ve “şu anda şükran duyabileceğim bir şey var mı?” diye sorgula kendini. şükran tam olarak uygun karşılığı oldu mu emin değilim. müteşekkir olmak da denebilir. orijinali appreciation. kendimizi motive etmek üzere “bugün harika bir gün olacak” veya “ben muhteşem biriyim” gibi ucu açık…“zen deneyler / hafta 39: şükran” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: başka insanları dinlerken zihnini sustur, vereceğin cevabı düşünmeden dinle – hatta senden talep edilmediği sürece cevap verme. karşı tarafın söylediği her kelimeyi duy, anla, farket. araya celta girdi, tatiller girdi, ilk dönemin şoku girdi derken uzuuun bir aradan sonra zen deneylere kaldığım yerden devam ediyorum. haftanın deneyi, tıpkı sıvıyı son damlasına kadar emmek için yaratılmış bir sünger gibi, dinlediğimiz kişilerin söylediklerini de son hecesine kadar duyarak farkederek dinlemek. kitaptaki tabirle absorptive listening. işinin ehli psikoterapistlerin erbabı olduğu dinleme türü: danışanın en ufak duraklamasını, ses…“zen deneyler / hafta 38 : sünger gibi dinle” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: havanın hareketini farket. rüzgar gibi aşikar bir formatta da, nefes gibi daha az aşikar formatta da hava havadır çünkü. sadece hareketlerimiz bile belli belirsiz veya çok belirgin hava hareketlerine sebep olabilir. biz gideriz de rüzgarımız kalır mesela. ya da sıcak çorbaya soğusun diye üfleriz, bir rüzgar da biz yaratırız dünyada. nefes almak, konuşmak, koklamak, hepsi birer hava hareketi. nesneler geri kalır mı? kettle, fırın, buzdolabı, saç kurutma makinesi… hepsinin havayla bir içli dışlılığı var. alıştırmanın adı rüzgar ama bence ‘hava farkındalığı’ daha doğru bir isim….“zen deneyler / hafta 37: rüzgar” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: gün içinde aklına geldikçe o anda dikkatini verdiğin şeye ara ver ve duyularını tam kapasite çalıştırarak o anda farketmediğin diğer şeyleri farketmeyi dene. dikkat seçicidir. sen neleri seçiyorsun, neleri dışarıda bırakıyorsun? nereden aklıma geldi bilmiyorum, geçenlerde eğer o dakka kör olsaydım evin içinde ne kadar bilinçli ve rahat hareket edebilirdim acaba diye düşünürken yakaladım kendimi. bize en aşina mekanlar bazen görmeyi en çok ıskaladığımız mekanlar oluyor çünkü. şurada küçük bir kiriş varmış, buradaki basamak diğerinden 2 santim kısaymış, bu rafın köşesi dikkatsiz bir…“zen deneyler / hafta 36: görmezden geldiğin bir şey var mı?” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: olumsuz düşünce ve duyguların ortaya çıkış anına dikkat et. hoşnutsuzluk hangi durumlarda, hangi insanlara karşı, ne şekilde oluşuyor? gün içine ilk ne zaman ortaya çıkıyor? hoşnutsuzluğu nefrete dönüşmeden önce yakalamaya çalış. duygularındaki ve algındaki değişimleri farket. hoşnutsuzluk hayatın her anında oluşabiliyor. şöyle bir düşününce, sabahları bizi uyandıran alarm sesi, günün ilk adımında hissettiğimiz bel ağrısı, okuduğumuz bir gazete haberi, otobüs kuyruğu, korna sesi, ani frenler derken daha işe varmadan bizi mutsuz edebilecek ne çok şey var. işte bu mutsuzluğun alışkanlık haline gelip bir…“zen deneyler / hafta 35: hoşnutsuzluğu farket” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: ayaklarının altıyla temas ettiğin yeri, gün içinde sık sık farket. özellikle de dışardaysan veya toprağa basıyorsan. tabanlarının altında duran şey dünyanın ta kendisi çünkü! neredeyse bütün gün oradan oraya koşturuyoruz ama üzerinde koşturduğumuz ve bize hayatımızı gerçekleştirme imkanı veren yerküreyi aklımızdan bile geçirmiyoruz. yine hiç düşünmediğimiz yer çekimi sayesinde ayaklarımızla yerküreye bağlanıyoruz, hatta bir ağırlığa ve bir şekle sahip oluyoruz. yeryüzü farkındalığı büyük ölçüde alçakgönüllülükle ilgili. şu koskoca dünyanın yüzeyindeki milyarlarca canlıdan sadece bir tanesi olduğumuzu farkediyoruz, yeryüzünün üstündeki varlığımızı hatırladıkça. bir de…“zen deneyler / hafta 34: ayağının altındaki şu büyük dünya” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: birisiyle telefonda veya yüzyüze konuştuğun zamanlarda, aklına geldikçe kendine hatırlat: “bu kişi bu akşam ölebilir ve bu, aramızda geçen son konuşma olabilir.” bunu hatırladıktan sonra bu kişiyle konuşurken ve onu dinlerken, hemen o anda kendinde ne gibi değişimler farkediyorsun, bunlara dikkat et. gerald messadie’nin martin heidegger’le aşk ve suç yaşamım adlı kısa romanı, lise yıllarında beni en çok etkileyen kitaplardan biriydi. birçok cümlenin altını çizmiştim – hatta zamanla farkediyorum ki kitabı nerdeyse aklıma kazımışım. bu kitabın bir yerinde şöyle bir laf geçer: “başkalarının…“zen deneyler / hafta 32: bu kişi bu akşam ölebilir” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: hafta boyunca etrafındaki kokuları farket. koku farkındalığı yemek yerken veya bir şey içerken daha kolaydır. ama amacımız tatlara eşlik etmeyen kokulara da açık olmak. tıpkı bir köpek gibi ara sıra havayı kokla ve burnunun algı kapasitesini tam olarak kullanmayı dene. sevdiğin parfümün kokusunu daha derinden hisset, kokulu mumlar yak veya bir baharatçı dükkanında biraz zaman geçir. farklı kokuları deneyimle. aslında iyi koku-kötü koku diye bir şey yok diyor yazar. kokuya koşullanma var sadece. zamanla etrafımızdaki kokulara alışıyoruz ve koku konusunda seçici davranmaya başlıyoruz….“zen deneyler / hafta 31: kokuları farket” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: kendini nasıl tanımladığının, kendini ve kişisel alanını nasıl savunduğunun farkına var. mesela kendini açık fikirli mi, yoksa tutucu mı görüyorsun? doğulu mu batılı mı buluyorsun? kendi hakkındaki tanımlamaların her ne ise bu tanımlamaları nasıl savunuyorsun? bir bardak, park yeri veya otobüs koltuğu ne kadar çabuk “senin” oluveriyor ve bir başkası bunu senden almaya kalkarsa nasıl tepki veriyorsun? gün içinde aklına geldikçe farkındalığını bu konuya çek. özellikle de sinirli veya üzgün olduğun anlarda sor kendine: “tam şu anda kendimi ve kişisel alanımı nasıl tanımlıyorum?”…“zen deneyler / hafta 30: tanımlamak ve savunmak” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: günde birkaç kez farkında olarak yukarı bak. 1-2 dakika boyunca sadece buna odaklan. içinde bulunduğun odanın/mekanın tavanına, yüksek binalara, ağaçların tepesine, çatılara, dağlara veya sadece gökyüzüne bak. daha önce görmediğin şeyler varsa onları farket. gözlerimizin doğal görüş açısının ve perspektifin bir sonucu olarak çoğunlukla önümüze ve ileriye bakıyoruz. yukarı bakmak içinse genellikle sıradışı bir durum veya sesle karşılaşmamız gerekiyor. çoğu zaman, ancak yukarıdan tuhaf bir ses duyar veya çok büyük ebatlı bir şeyle karşılaşırsak olağan algımızın sınırlarını aşıp yukarı bakıyoruz. bu alıştırmanın amacı…“zen deneyler / hafta 29: yukarı bak!” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: farkındalığını suya ve sıvıların bütün çeşitlerine aç. bedeninin içindeki ve dışındaki sıvıları, yiyecek ve içeceklerdeki sıvıları, çevrendeki sıvıları, sıvıların farklı formlarını farket. bu oran bana hep çok fantastik gelmiştir ve bir türlü kafamda oturtamam ama hepimizin bildiği gibi vücudun %70’i su. bu alıştırmanın çıkış noktası da bu. maçı yemeden götürmek mümkün ama su içmeyince istikamet öte dünya. suyu/sıvıları farkettikçe ne kadar mucizevi olduklarını da bir kez daha farkedeceğiz bu hafta. bir de tabi akış meselesi var: musluktan gelen suyun, minik bir derenin, görkemli…“zen deneyler / hafta 28: su” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: gün içinde birkaç kez, özellikle de keyifsiz olduğun veya kafanın karışık olduğu anlarda yerinden kalkıp alışılmışın dışında bir yürüyüş dene. mesela arkaya doğru, tek ayak üzerinde veya zıplayarak yürümek gibi. bu şekilde birkaç dakika yürümeyi denedikten sonra ruh halinin ne şekilde değiştiğini gözlemle. kitapta çok güzel bir açıklama var. diyor ki, negatif duygular veya kötü ruh hali gibi şeylerin değişmesi için başkalarına bel bağlayamayız. birincisi: çünkü kimse gerçekten ne yaşadığımızı ve nasıl hissettiğimizi bizim kadar iyi bilemez, anlayamaz. ikincisi: sevdiğimiz insanlar geçici ve…“zen deneyler / hafta 27: saçma sapan yürü” yazısını okumaya devam et

haftanın alıştırması: gün içinde acı çekme olgusuna dikkat et, acıyı kendinde veya başkalarında nasıl farkediyorsun? acının en belirgin olduğu yer ve durumlar neler? hangi acılar daha hafif ve katlanılır, hangileri daha büyük ve ağır? bu alıştırmada acı derken daha çok içsel, duygusal versiyonundan bahsediyoruz, fiziksel olanından değil. duygusal acı, elbette fiziksel bir acının uzantısı olarak da ortaya çıkabilir. ancak henüz var olmayan durumlardan da türediği -ya da tarafımızdan zorla türetildiği- olabiliyor. acımızın kaynağına inmeyi başarmaksa ciddi bir farkındalık meselesi. çünkü acının gerçek doğasını ancak o…“zen deneyler / hafta 26: acı çalışması” yazısını okumaya devam et