yaa onu bunu bırakın da asıl ekonominin hali ne olacak gençler? burada içimize buhran ve panik üflemek için yazmıyorum tabi. sabit geliri son derece uyduruk düzeyde seyreden ve mütemadiyen dalgalı piyasada yaşayan bir freelancer olarak, ne gibi somut aksiyonlar alabiliriz, onu düşünelim diye yazıyorum. bugün müge ile kahvaltı ettik, sonra ona sweatshirt bakmak için birkaç dükkana girip çıktık. koskoca nişantaşı’nda hiçbir yerde matah bir şey bulamadık. tekstille ilişkimiz kopma noktasına gelmiş. onun sapı bunun çöpü derken bir şey alamaz olmuşuz, onu fark ettik. ki bence…“alışverişsiz birkaç ay” yazısını okumaya devam et
aranızda iktisatçılar varsa konuya benden çok daha hakimdir, ama kabaca batık maliyet şöyle bi nane: diyelim ki bir işe 5 yıl gömdünüz. ama geldiğiniz noktada bu 5 yılın karşılığını alamadığınızı görüyorsunuz. zaten mutlu da değilsiniz. işte o aşamada o işi bırakıp başka bir işe geçerseniz, harcadığınız 5 yıl sizin için batık maliyet (ve elbette batık zaman.) o 5 yılı geri alamazsınız. değiştiremezsiniz. evet, geçmişte çok vakit harcadınız. ama geleceğe dair karar verirken sormanız gereken soru: bu iş gelecekte harcayacağım zamana da değecek mi? vereceğim emekten…“batık maliyet, batık gelecek” yazısını okumaya devam et
son 5-6 yıldır kişiliğimde pıtırcıklanan bir durum var: para aşkı. hayır gayet de memur çocuğuyum, yani soydan soptan devraldığım bir şey değil. ben para kazandıkça yavaş yavaş büyüdü ve sahnelere atıldı bu sevda. ilginç de bir yandan. çok param olsun, dünyayı gezeyim türü bir sevda değil. çünkü 1) dünyayı gezmek için çok paraya ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum 2) sürekli bir yerden bir yere zıplamalı, yok londra’da sabah kahvaltısı new york’ta akşam yemeği tarzı jetset gezmelerin insanı ben değilim. dengem bozulur, içim şişer, yatağımı özlerim. çok param olsa…“nasıl varyemez oldum?” yazısını okumaya devam et
çalışma hayatından bezen her istanbullu genç kadının gönlünde ya kafe açmak ya da freelance çalışmak yatar. (hatalıysam uyarın.) gözlemlerime göre, kafe daha büyük bir yatırım olduğu için genelde hayal düzeyinde kalır. gerçekleştirmeyi başaranlar, yurdumuza has girişimcilik geninin de etkisiyle bir noktada mutlaka köşe olur. peki ya freelance çalışmayı, çalışmak fiilinin nirvanası olarak gören diğer grup? freelance çalışmak kafe açmaya kıyasla daha kolay ve ucuz bir yol. ama buna cesaret edenlerin sayısı kafecilerden bile daha azsa, sebebi başarısızlık korkumuz, düzenli müşteri bulamama endişemiz, parasız kalma kaygımızdır….“freelance çalışmak size göre mi?” yazısını okumaya devam et
sevdiğimiz işlerden, istediğimiz koşullarda, daralmadan para kazanmak nasıl olacak? dün bambaşka bir şey için google’ı didiklerken bunu buldum. buraya da yapıştırıyorum ve üstünde biraz düşünmek istiyorum. belki sizin de işinize yarar.
para biriktir(eme)me meselesi birçok sohbette yeniden ve yeniden açılır oldu. ben de en bilirkişi halimle bu konuda ahkam kesmeye karar verdim. işte altın değerindeki önerilerim: 1* güzel bir hedefiniz olsun şu en temel soruyla başlayın: bunu gerçekten istiyor muyum? çünkü para biriktirmek gibi bir derdiniz yoksa yoktur. nokta. ama biriktirmek istiyorsanız parayla yapmak istediğiniz bir şeyler de olmalı. çünkü amaçsızca biriktirmek bir süre sonra motivasyon kaybına sebep oluyor. sakın ama sakın ama sakın “kötü gün parası” diye düşünerek para biriktirmeyin, kötü günü kendinize çekmeyin, kaşınmayın!…“para biriktirmek isteyene 11 tavsiye” yazısını okumaya devam et
“neredeyse bütün yaz 6 etek, 1 keten pantolon, 10-15 kadar tişört ve 3 çift ayakkabıyla geçti. memo’nun evine taşıdığım eşyalar bu kadardı. bu sabah düşündüm de ada’da bekleyen diğer yazlık giysilerim demek ki aslında ihtiyacım olmayan şeylermiş. aralarında çok sevdiğim, asla elden çıkarmak istemediğim parçalar vardır mutlaka. ama bugünkü gündem maddemiz de işte bu istek ve ihtiyaç olarak nitelendirdiğimiz şeyler, bu şeylerin arasındaki ilişkiler ve çelişkiler.” üstteki satırları yazdığım sıralarda memo’nun evinde hırsızlar fink atmaktaymış meğerse. gitti benim daha 1 yaşı dolmamış, tee amerika’lardan getirttiğim nazlı elma…“az eşyayla yaşamak” yazısını okumaya devam et
sıcak, insanın yaşama sevincini söndüren bir şey. en azından benim için böyle. haziran, temmuz ve ağustos’u seve seve eylül, eylül ve eylül’le değiştirebilirim imkanım olsa. haha, keşke olsa yahu! siz de gerçek hayatta bazı bilgisayar tuşlarının/komutlarının eksikliğini hissediyor musunuz? mesele elma+f, apple‘ın aradığını bulma komutu. gerçek hayatta olsa çok süper olmaz mıydı? bir de tabi istediğini istediğin yere löp diye taşıma/yapıştırma/silme güzelliği var, hoop ordan al, hoop şuraya koy. peki ya mute! gerçek hayatta bir mute tuşu nasıl da ferahlatırdı laf salatalarına meze olan beynimizi….“das kapital?” yazısını okumaya devam et
emlak kraliçesi olmaya doğru ilk adımı attım ve 2010 yılını kendime bir ev alarak açtım. aslında ziyadesiyle mutluyum ama nedense kimseye söylemek, “ayol ben ev aldım” demek aklıma gelmiyor. pek yakın 3-5 kişiye, o da uzun muhabbetlerin son başlığı olarak açtım bu konuyu, hepsi benden çok heyecanlandı. tıpkı dövme yaptırmak gibi, bu da bir kez yapınca unutulan şeylerden mi acaba? dövmemi çok sık görürsem sıkılırım, kendi çizdiğim desene hergün bakarsam kesin bin tane hata bulurum diye, hiç göremeyeceğim bir noktaya (kuyruksokumu) yaptırdığım gibi, evi de allah’ın…“ev aldım!” yazısını okumaya devam et
pakistanlı ekonomi profesörü muhammed yunus’un fikir babalığını yaptığı mikrokredi, basitçe, açlık sınırında yaşayan insanlara küçük çaplı ticari projeleri için küçük meblağların ödünç verilmesi şeklinde özetlenebilir. yani, ganalı bir kadın düşünelim, 6 çocuğu var, kocası evi terk etmiş ve hiçbir sosyal güvencesi yok. hah, işte bu kadın “ben bizim köyde sepet yapıp, sepete ihtiyacı olan yan köye satsam valla da billa da paramı kazanırım arkadaş” diyorsa ve sepet business’ı için ihtiyacı olan 500 doları bir şekilde bulabiliyorsa, muhammed amca kanıtlamış ki bu kadın o işi kuruyor,…“kiva: itinayla mikrokredi verilir!” yazısını okumaya devam et
bu sabah zizi’yle konuşurken para biriktirmekten laf açıldı. ben de ilk gerçek post’umu bu konuyla ilgili yazmaya karar verdim: para. ya da bu iki hece, dört harf nasıl oluyor da en büyük derdimiz oluyor? bugün bu konuya eğilelim. çoğumuz onun için sabahtan akşama çalışıyoruz. daha fazlasını kazanmak için ek işler yapanlar var. karanlık işler yapanlar var. aydınlık işler yapsa da ruhu kararanlar var. onun hayaliyle koca bir loto-toto-piyango sektörü dönüyor. onun eksikliğinden ölenler, öldürenler, dostuyla düşman olanlar var. değer mi a dostlar? geçenlerde okudum, parayla…“para için paralanmak” yazısını okumaya devam et