şu blog’da 5 yıldır sadelik, basitlik, zen ve saz arkadaşları hakkında atıp tutuyorum. da acaba öyle mi yaşıyorum? hayatlarımızı hayalimizdeki hayat haline getirmek 3 günde olacak iş değil tabi. halledilmesi gereken daha hayati meseleler sırayı kapınca, mesela bir zen şifonyer konsepti fani gözlerimize önemsiz bir detay gibi görünebiliyor. en azından benim için böyle oldu. geçtiğimiz dönemde ara sıra gardırop envanterine kalkışsam da uzun vadeli bir çekap yapmaya ancak 2014’te sıra geldi.
son 3-4 aydır her çekmeceyi, rafı, dolabı ayrı ayrı elden geçirdim. iç çamaşırlarından külotlu çoraplara (ki hiç bir şekilde giymediğimi fark ettim mesela), saç tokalarından cilt bakım ürünlerine (geriye 2-3 parça bir şey bıraktım), takılardan ayakkabıya (sıkıyorsa gidecek) her bir parçayı tek tek ele alıp hakkında bir karara vardım – çoğunlukla da gitmesinden yana bir karar oldu bu. keşke fotoğraf çekmeyi akıl edebilseydim de sizlere bir öncesi-sonrası şoklaması yaşatsaydım! zira sonuçlar gerçekten ibretlik oldu.
siz de her sabah gardırop önünde buhran yaşamaya müsait bir kişiyseniz, gelin bu karar verme ve ayıklama sürecimize daha yakından bakalım.
1- öncelikle cevap vermeniz gereken soru: minimalist gardırop size göre mi?
bazı insan kaos sever. belki siz de öyle bol renkli, dramatik, inişli-çıkışlı birisiniz. veya modayla, stille o türden bir ilişkiniz var. bugün saba melikesi belkıs modundayken yarın punk-rock olma isteği hasıl oluyorsa minimalizm sizi bozar. denemeyin bile.
2- tarzınızı biliyor musunuz?
ne kadar basit bir soru değil mi? ama cevap vermek de bir o kadar zor. en azından yolun başında bana böyle geldi. yalnız da değildim hani. birçok kadın arkadaşımla çoğumuzun tarzını tam olarak özetleme konusunda başarısız olduğunu tespit ettik. oralara çalışmamışız. eğer şu anda 2 kelimeyle tarzınızı özetleyemiyorsanız sizin de gardırop, alışveriş ve modayla imtihanınız bitmemiş demektir.
3- tarzınızı nasıl bulacaksınız?
işte size mükemmel bir tarz belirleme aparatı: pinterest! ömrünüzde 1 kere giyeceğiniz o süper özel gelinliği aramak yerine, bu kez gündelik giysileri araştırın. beğendiğiniz parçaları bir araya getirdiğinizde tarzınız hakkında net bir fikir sahibi olacaksınız. muhtemelen şu anki gardırobunuzda tam da pin’lediğiniz gibi 3-5 parça var. onlar en sevdiğiniz parçalar. ya döne döne onları giyiyorsunuz ya da daha özel günler için sakladığınızdan sevdiğiniz halde tadını çıkaramıyorsunuz. hah, işte şimdiki misyonunuz, sadece bu en sevdiğiniz parçalardan oluşan bir gardırop yaratmak! dikkat edilecek noktalar:
– sevdiğiniz renkleri ve kesimleri belirlemek: bu noktada eş/arkadaş/ebeveyn etkisine dikkat! sırf sevdiğiniz kişi kırmızı seviyor diye, sevmediğiniz halde gönüller bir olsun diye kırmızı parçalara yatırım yapmak size sadece üzüntü ve muz kabuğu getirir. özünüze sadık kalın ve gavurların signature piece dediği türden birkaç parça belirleyin. belki asimetrik kesimlerden, belki tek bir rengin farklı tonlarından, belki de dikkat çekici aksesuarlardan hoşlanıyorsunuz. sürdürülebilir bir fark bulun ve ona oynayın.
– tarzı ve kalıpları size uyan markaları belirlemek: hani bazı markalar/mağazalar vardır, ordan ne alsak üstümüze tam oturur, kendimizi iyi hissettirir. bazılarında da ne kadar zorlasak içimize sinmez. rengi beğeniriz kesim kötüdür, veya ayıla bayıla alırız ama 3 yıkamadan sonra tanınmaz hale gelir. artık o mağazalara girmeyin işte. yeterince denemişsiniz. giysi, ayakkabı ve aksesuar kategorilerinde birçok kez nokta atışı yaptığınız best of’larınızı belirleyin ve hatta bir kenara not alın.
hayalinizdeki gardırobu gerçekleştirme hedefiyle yeni bir alışveriş maratonuna koşmadan önce, önemli bir sınav sizi bekliyor. zaten o sınavı hakkıyla verirseniz alışveriş bir maraton, bir çılgınlık, bir şuursuzluk ve nihayetinde bir pişmanlık olmaktan çıkıp %100 tatmin garantili bir aktiviteye dönüşecek.
4- gardırop temizliği: neler gidecek?
– kesinlikle sevmediğiniz ve artık belirlemiş olduğunuz tarza uymayan parçalar
– size yakışmadığını düşündüğünüz, içinde kendinizi iyi hissetmediğiniz parçalar
– lekeli, delik, yamulmuş, eskimiş veya tadilat gerektiren parçalar (o tadilatı bugün yaptırmaya enerjiniz yoksa yarın da olmayacak demektir)
– olmayı dilediğiniz ama aslında olmadığınız insana ait parçalar (psikolojik yanlışlar)
– ilerde kilo alınca/verince giyerim diye saklanan bol/dar gelen parçalar
– son 1 yıldır giymedikleriniz (belli ki giymeyeceksiniz, kendimizi kandırmayalım)
– hediye geldiği için zorla tuttuklarınız (hediyesinin follow-up’ına meyilli hisli dostlarınız için bir yalan düşünüverin: ‘ay o senin aldığın kazağa bayılmıştım ama her gün giymekten eskittim valla’)
– hatırası olanlar (bi fotosunu çekip vedalaşın)
bunları temizleyince zaten 3-5 parça bir şey kalacak, demedi demeyin. gitmek üzere ayırdıklarınızı arkadaşlarınıza veya ihtiyacı olanlara verebilirsiniz. bu kadar çabuk mu ayrılacağdık diye mahsun olduysanız hepsini dev bir hurca koyun ve uzun süre görmeyeceğiniz bir yere kaldırın. 6 ay, hadi en fazla 1 yıl sonra hala tek bir parçayı bile özlemiyor/ihtiyaç duymuyorsanız hurcu o dakka elden çıkarın.
5- nasıl sınır koyacaksınız?
bahar temizliğiniz sonrasında her giysi kategorisine bir sayı sınırı koymak hayatınızı çok kolaylaştıracak. şu geldiğim noktada benim sadece (yaz-kış toplam) 15 tişörtüm var mesela. sizin limitiniz elbette 10, 20 veya 29 da olabilir. ama madem minimalist gardırop dedik, 30’u aşmamakta fayda var. alt departmanda etek/elbise/pantolon tercihlerinize göre seçim yapın ve yine belli bir sınır belirleyin. toplam 10 veya 15 parça işinizi görecektir. önemli olan o 15 parçanın kaliteli, tam istediğiniz gibi ve rahatça kombinlenebilir olması. kazak, hırka, ceket, manto, abiye, yazlık/kışlık ayakkabı… her kategoriye parça sınırlaması getirin ve yeni bir gardırop cinneti yaratmamak adına sınırlarınıza sadık kalın.
6- alışveriş yaparken nelere dikkat edilecek?
öncelikle hurcumuzu bi hatırlayalım: kaç aylık maaşınız yatıyordu orda. her bir parçayı indirimden bile almış olsanız yine de para verdiniz mi, verdiniz. hepsini alt alta yazınca en azından bir yeni zellanda bileti (gidiş-dönüş) çıkar mı, çıkar. mesele biraz da bu. 2 kere giymediğiniz, giydiğiniz ama rahat etmediğiniz, sizi yansıttığını düşünmediğiniz bunca eşyaya sürekli para akıtıyor olmak akıl dışı bir durum. oysa eşyalar yerine deneyimlere yatırım yapmak çok daha zengin hissettiriyor insanı.
ama hemen üzülmeyin, yine de alışverişe çıkılacak tabi. saksı değiliz biz! peki çıkılacak ama nasıl olacak? bi kere tarzınızı, yakışanı/yakışmayanı, önceliklerinizi ve nokta atışı markalarınızı belirledikten sonra zaten gardırobunuzu tamamlayacak parçaları bulmak acayip kolay olacak. amacınız: gardıroptaki her parçayı love piece yapmak. eliniz hangi parçaya giderse gitsin onu bütün kalbinizle seviyor olmak. markete giderken bile, yıkayınca yamulduğu için ev giysisi olarak atadığınız garip tişörtle değil, rengini, desenini, dokusunu sevdiğiniz ve seçtiğiniz bir tişörtle gidiyor olmak. amacınız: gardırobunuzun kendi içinde uyumlu parçalardan oluşması ve size stres değil mutluluk vermesi.
yeni alışveriş kurallarınız:
– bütün kriterlerinizi karşılamıyorsa almayın
– aslında iyi gibi ama tam emin değilseniz almayın
– küçük bir tadilatla tam istediğiniz gibi olmayacaksa almayın
– gardırobunuzda o parçayı kombinleyebileceğiniz en az 5 parça yoksa almayın
– o gün kendinizi kötü hissediyorsanız almayın
– hemen yarın giyebileceğiniz bir parça değilse almayın
– sadece 1 kere giyeceğiniz bir parçaysa almayın
7- küçük bir gardıroba sahip olmak size ne gibi avantajlar sağlayacak?
yeryüzünde cenneti yaşayacaksınız diyeyim. o derece.
– giyinmek daha az zaman alacak
– giysilerinizi kombinlemek acayip kolay olacak
– çamaşır / ütü / kuru temizleme yükünüz azalacak
– giyim-kuşama çok daha az para harcayacaksınız
– bütün giysilerinizi seveceksiniz ve hangisini seçerseniz seçin kendinizi iyi hissedeceksiniz
bir de hani hep derler ya ‘etek pantolon neyse ama çanta/ayakkabı/takıda paraya kıyın, kalitelisini alın’ diye, aslında minimalist bir gardıropla yaşamayı tercih ederseniz her parçayı en kalitelisinden seçebilirsiniz. böylece ne giyerseniz giyin özel bir günmüş gibi hissedeceksiniz.
çünkü aslında her gün özel bir gün 🙂
Ne güzel bir yazı olmuş! Ben de çok çaba gösteriyorum az almaya ama bazen olmuyor. O kadar kapitalist bir düzen yerleşmiş ki insanı birgün cezbedemiyorlarsa ertesi gün bazı şeylere tav oluveriyorsun. Ama son zamanlarda giysi konusunda çok dikkatliyim. Giyeceğimden emin değilsem almıyorum. Sonuçta güzelin sonu yok. Bunu kendime hatırlatıp duruyorum. Bazen etkili oluyor 🙂
süper bir yazı gerçekten, hangi mevsimin insanısınız diye bir renk analizi de var colourfit'te o da yardımc olabilir tarzı belirlemede,ama ben de çoğu zamn elimdekilere kıyamıyorum, mesela 'son 5 yıldır giymediklerim' ama bir gün lazım olur iye sakladıklarım var 🙂
@ ipek: merhaba, sizi burada ilk defa görüyorum sanırım. çok güzel bir blog'unuz var. üstelik fotoğrafla ilgili yazılarınız tam da aradığım türden bilgileri içeriyor. kurcalıyor olacağım 🙂
gardırop temizliğini denerseniz belki alışveriş konusunda da faydası olur. dediğiniz gibi güzelin sonu yok. hele de abd'de yaşayıp aşırı tüketim çılgınlığına kapılmamak başlı başına bir sınav olsa gerek. hepimize iyi şanslar!
@ eren: colourfit'e hemen bakıcam!
gardırop temizliğinin 10'da 9'u o dediğin kategoriyle vedalaşmayı becerebilmek zaten! bu aşırı bağlılığın neden kaynaklandığını bilemiyorum, belki içimizde bir yerlerde hala yokluğa odaklı bir hayat algısı var. ya da belki eşyalarımıza tıpkı birer canlıymışlar gibi bağlanıyoruz, ayrılmak zor geliyor. yazıda bahsettiğim hurç yöntemini bir dene istersen. bakarsın bu sefer farklı olur!
Egem, yıllar önce dolabımın dehlizlerinde kaybettiğim favori elbisemi bulmuş gibi sevindim yazını görünce. Sarı mantondan, topik camper'larından öperim!
kuzuu, yaaaz yaz diye beynimi yediğine değdi di mi?!
yetmez ama evet inci tanem 🙂
Naber? Yazı süper olmuş, Ben de kafamda böyle şeyleri evirip çeviriyorum ne zamandır. Şu dolabı bi elden geçirsem, giymediklerimi versem. Ne bileyim on seneden eski şeyleri bişey yapsam diyordum ki yazını okurken bir şey farkettim. Benim zaten 30 tişörtüm, 10 pantolonum var! (Belki o kadar bile yok)
Bir adet de alışveriş fikri atayım şuraya, beğenen alsın (: Bir parçayı almak konusunda kararsızsam onu o gün almıyorum, ertesi gün hala aklımdaysa, "ya şununla da süper giyerdim, bu mevsime de iyi olurdu" diye hala düşünüyorsam gidip alıyorum.
hevesliii 🙂 iyilik valla, asıl sen nasılsın diye merak ederekten blog'una koştum. mırılcan'la kolaylıklar dilerim kardeş.
alışveriş fikrini görüyor ve arttırıyorum! 1 hafta sonra bile hala aynı parçayı sayıklayan insan gitsin gönül rahatlığıyla alsın derim. o kadar acıya değmez :p
Yazı tam benlik..ben ara ara elemecilerdenim..ille evden bişi çıkarırım..yine heveslendim 🙂 bu haftasonu da yine bakınayım bakalım..
ben de alışverişte 3 gün kuralı uyguluyorum. eğer 3 gün geçti hala aklımdan çıkmıyorsa ve pahalı değilse alıyorum 🙂
merhaba gelincika, 3 gün kuralı güzelmiş 🙂 ben bazen 1 günde almama kararını verebiliyorum, bazen araya çok daha fazla zaman giriyor ve almak istediğim şey bitmiş oluyor, otomatikman alamıyorum. bazen de şanslı oluyorum ve 2-3 haftalık düşünmelerden sonra bile kararımı verip ürünü de kaçırmadan alabiliyorum. kısmet!
blogunda bir oraya bir buraya gidiyorum: ) kah iş maceralarına giriyor kah bbg’de nasıl survive ettiğine bakıyorum:)
bu ara ben de bu stil meselesine taktım. ama gel gör ki hamileyim ve su an sanırım cok da uzun vadeli saglıklı kararlar verebilecek durumda değilim. bir yandan da terzi kendi sokugunu dikemez misali sürekli “kilo verince giyerim” kıyafetlerimden vazgecemiyorum. Gerçi gecen hafta cok ciddi bir etek elemesi yaptım. O kadar beklemişler ki dolapta gönlüm gecmis: )
Merhabalar, kapsül gardırop ve minimalizm konusunda ben de araştırmalar yapıyor, yazılar yazıyorum. Bir tanesini de sizlerle paylaşmak istiyorum: https://www.tarz2.com/az-coktur-sadelik-mutluluktur Keyifli okumalar dilerim. 🙂
bu yazıdan yola çıkarak bir girişimde bulundum. epey ferahladım. Şimdi yazıyı tekrar okudum, biraz daha yolum var:) ”öylece ne giyerseniz giyin özel bir günmüş gibi hissedeceksiniz.” şu cümleye eriştiğimde bence tam olucak:)
o cümleyi yazmak kolay da o mertebeye erişmek benim için bile her gün mümkün olamıyor özge 🙂 çünkü insan en sevdiği parçalarla bile bazen beğenmiyor kendini. yani bu da daima ihtimaller arasında. ama olduğu kadar diyoruz ve geçiyoruz tabi!
Merhaba,
Tam bir alışveriş manyağıydım. Öyle bir an geldi ki artık ne aradığımı, ne de onları koyacak yeri bulabiliyordum. Yıllardır hiç atmadığım için ev üstüme yıkılmak üzereydi. Kendimden nefret etmeye başladığımı ve durmam gerektiğimi anladım. Alışveriş yapmak içimdeki boşluğun doldurulmaya çalışılması gibi bir şeydi benim için..ama asla doldurmaya yetmedi. Sadeleşmeye karar verdim. Piyasada bu konuyla ilgili ne kadar kitap varsa okudum sanırım. Sizinki de dahil. Daha az almaya başladım. Ama yeterli değildi. Evdekilerden bir türlü kurtulamıyordum. Ya sonra lazım olursa, ya bir daha almaya gücüm yetmezse gibi düşünceler aklımdan gitmiyordu. İşin kötüsü yıllardır ölçülerim fazla değişmediğinden üstüme olmuyor gibi bahanem de yoktu. Nihayet geçen hafta başladım ayırmaya. sadece gömlek ve bluzlardan 4 büyük çöp torbası doldu. İçlerinde 8-10 parçanın etiketleri üzerinde duruyordu. İçim acıdı verdiğim paralara. Son 6 aydır almayı da çok azalttım. Gereksiz hiç bir şey satın almıyorum. Önümüzdeki 2019 yılının en önemli hedefi bu benim için. Tüm evi rahatlatmak. sade ve huzurlu bir hayat yaşamak.
ne kadar tanıdık bir süreç… gerçekten de bu konularda önce dibi görmeden su yüzüne çıkamıyor insan. siz de benzer bir dönemden geçmişsiniz. o giysileri ayırdıkça ve geride sadece en sevdiklerinizi bıraktıkça inanın hem kendinizden daha memnun olacaksınız hem de kafanız çok rahat edecek. alışveriş takıntımızı yenmek için geç kalmak diye bir şeye inanmıyorum ben, zararın neresinden dönsek kâr. tebrikler ve sevgiler =)
Güzel yazı teşekkürler
yine bekleriz =)